Bu bitpazarı ile başlayan gün benim için çoook uzun geçti. İlkem bizim çok güzel bir anımızın olduğu St. Lioba Kilisesine götürdü önce. Bu sene oraya gidemeyiz, bir güne bir kilise yeter diye düşünürken birden kendimi Fulda’nın en tepesinde buldum.
Gece olduğu için resimlerden istediğim randımanı alamasam bile sizin için 3 taraflı bir çekim yaptım. Arka,
Ve yan taraflar olmak üzere,
Ve içeri girmeden hemen yanında sabah dileyemediğim dileğimi dileyip mumumu diktim. Özellikle belirtmek isterim ki neredeyse olmak üzere :)
Meryem ana pozumu da verip doğruca yukarı, kiliseye girdik. Vaktimiz önemliydi, daha kahve içip yarım kalan sohbetimizi tamamlamamız lazımdı, balkabağımız patlamadan önce.
Girer girmez ben flashı kapayarak resim çekmeye başladım. Kilisede bir hareketlilik vardı. Önce cenaze olacak zannettik. Fakat etrafta gülümseyen insanlar ve bir hazırlık görünce öyle olmadığını anlamam uzun sürmedi. Resimleri çekmeye devam ederken, benden birkaç yaş büyük bir çocuk yanıma yaklaştı aman tamam diyerek makinemi kapatacaktım amaaaaa hiç kızmadı tam tersine bize kilisenin geçmişini anlattı, resim çekmeme izin verdi, istersek aşağıda St. Lioba’nın yatırını görmemize izin verdi – İlkem daha karar vermeden ben merdivenleri inmeye başladım tabii ki- ben şaşkınlıktan ve mutluluktan bu kişinin kilisenin rahiplerinden biri olduğunu anlamadım, ta ki kazağının yakasından sırıtan gömleğini görene kadar. Rahatça resim çektirmenin ve bütün hikâyeyi dinlememin sevincinden rahiple (adını ne yazık ki hatırlamıyorum) resim çektirmeyi akıl edemedim. Artık videoyu izlerken uzaktan görün sevgili rahibi…
Bu rahibin vaaz yeri,
Ve bu aşağıya inen merdivenler beni St. Lioba’ya götüren merdivenler,
İşte size yatır, sembolikte olsa. Fakat sembolik olmayan bir şey var ki o da solda biraz daha dikkatle baktığınızda gördüğünüz sarı kutuda St. Lioba’nın kafatası buluyor. Her yıl O’nun doğum günü olan 28 Eylül haftasında ise bir hafta açılarak geziye izin veriliyor. Bu sene yetişemedim, seneye belki…
Ve doğru hatırlıyorsam, bu kiliseyi St. Lioba yapmış ve Fulda’nın diğer üç önemli kilisesini de onun kuzenleri yapmış. Buna Dom Kilisesi’de dâhil. Bu ise üçünün anısına yapılmış sembolik hediyeler.
Daha bir sürü şey hikâye anlattıktan sonra, bizden giyinmek için izin istedi, birazdan kilisede küçük bir tören yapılacağını ve şarkılar söyleneceğini söyledi veee bize kalıp dinlemek ister misiniz diye sordu. Tam bir Türk gibi omzuna yumruk atıp oha bu da soru mu demek üzereydim ki kendimi toparladım ve bütün kibarlığımla ja natürlich dedim. Zıplaya zıplaya tören başlayana kadar resim çekmeye devam ettim.
Öncelikle bu kilise ufak ama içi diğer kiliselere göre daha samimi ve benim duvarda görmeyi sevdiğim renklerden biri olan bordo ile kaplanmı ve renkleri çok canlıydı.
Güzel tavanı,
Ana alanı,
Bu resimden belli olmasa da, maskeye benzeyen küçük çocuk kafaları.
Daha fazla çekemeden herkes hazırlanmış, tören başlamak üzere bizde oturduk. Sizin için ve daha çok kendim için küçük bir video da çektim. Kiliseye bağlı bulunan insanları rahatsız etmemek için daha fazla çekemedim idare edin…
Bu da bizim şarkı kitabımız,
Tören bitti, dışarı çıktık ve Fulda’ya bir de tepeden baktık.
Bu ise kilisenin gördüğü yerleri kapsayan demirden bir maket…
Love,
Sinem
Ps: Hem dinleyip, hem de resim çekmeyi başarmayı henüz öğrenemediğim için resimler birazcık flu, özür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder