22 Ağustos 2012 Çarşamba

Düğün Hikayem Part 10 – Esra Pozan…



İşte düğün hikayemin bence en dikkat çekecek olanı, Esra Pozan…  Evlenmek üzere olup da bu adı hala duymayan varsa onlara tavsiyem intihar etmeleri olacak!!!!  Öncelikle şunu belirmeliyim Esra bir fotoğrafçıdan çok daha fazlası. Bir kere insanı o kadar keyiflendiriyor ki en önemlisi yüzlerce resminiz çekilirken hiç sıkılmıyorsunuz. Ve öyle bir yönlendiriyor ki kendinizi manken sanmazsanız ayıp ediyorsunuz kendinize…

Daha önceki Düğün Hikayemde onunla ilk tanıştığım zamanı yazmıştım. O zamanlardan emindim onunla asla çirkin olmayacağıma ama inanın bu kadarını da beklemiyordum.  Şunu özelikle belirtmem lazım, ben Esra ile tam anlaşma yaptım. Yaniiii Esra’nın saç ve makyaj ekibini de istedim. Ve her iki günde tüm resimlerde ve kameralarda ne kadar doğru bir seçim yaptığım için kendimi tebrikledim. Ayrı bir gün çekim yaptığımız için saçım ve makyajım iki kez oldu ve ikisinde de içimde keşke şöyle olsaydı diye bir şüphe kalmaması en güzel his o güne dair..

Bu kadar giriş yeter diyorsanız ve benden nasıl bir ilah yarattıklarını –mütevazi olmanın anlamı yok kendimi hayatta hiç olmadığı kadar çok beğendim-  görmek için başlayalım…


Çekim günü sabahın görmeyen gözünde Esra’nın evine gittik Arık ben ve İdil (birde evinde ağırlıyor) ve ekibi hemen beni insana benzetmeye başladı. 


Öncelikle insanın o kadar üstüne düşünce kendini Ambrosio’dan güzel bulması çok kolay oluyor. O yüzden her türlü şımarıklığı kendime hak gördüm ve ağzımı burnumu oynatarak poz vermeye devam ettim…


Benim gibi bir şapka aşığına Esra’da kayıtsız kalmadı ve anneannesinden kalma şapka ile beni eski zaman artistlerine döndürdü. Bence  burada Natalie Wood oldum. (kimse bu posta benden mütevazi olmamı beklemesin )


Şaşırdım hatta şaşırmaya çalıştım. Bu güne kadar hiç bu kadar güzel şaşırmamıştım 


Bir şımarıklık daha yaptım, güzellikten havalarda uçuyorum…



Benimle saatlerce uğraşınca Arık uyudu tabii zaten çok bile dayandı aşkım benim 9’dan 1’e kadar benimle uğraştı Esra, eh, gelin odaklı çalıştı o gün  


Daha gidecek çok yerimiz var olduğu için başladım giyinmeye en mutlusundan…


Sonra Arık’da pembe düşlerinden uyandı ve yakışıklı prens oldu bir öpücük kondurdu…


İşte size mutlu bir gelin.


Ve gün içinde silinecek olan arkadaşlarımın isimleri. Bu isimler düğün günü silinmişti ikinci kez silinerek garantileyenler…


Beni tanıyanlar ve okuyanlar artık normal şeyleri sevmediğimin farkındasınızdır. İşte o yüzden de Esra tam bana göre. Normal resimde çekiyor tabii ama bir gelinin olmaması gereken her yerde fotoğraflaması bence olaya en çok güzellik katan şey. Asansör, otopark, alt geçit, üst geçit, trafik ışıklarında koşarken ve daha fazlası… Bunlar sadece post için seçtiklerim...



Tabii aileler için çekilen özel pozlarda oluyor. Hepsi eğlenceli ve sıra dışı olacak değil ya…


Kartpostallara yakışır olanlar da var…



Ve benden ilah yarattığı anlar…



Ama benim en sevdiğim, aşkımızın tüm tutkusunun olduğu fotoğraf…


Tabii bunu çekmek o kadar kolay olmadı uzun süre bekledik


Harika bir gün ve süper fotoğraflarla ve dönmek ise tek kelime ile süperdi. Ben pes etmesem daha vapurda da bir sürü karemiz olacaktı ama azıcık daha kalsaydım çıktığım bulutlardan inmek o kadar kolay olmayacaktı. İnsan olmanın vakti gelmişti. Son kare ile vedalaştık…


Bu fotoğrafları çektireli 1 ay olacak neredeyse ama ben ancak seçerek bu postu yazabiliyorum çünkü emin olun seçim yapmak gerçekten çok zor oluyor. Daha 200 adet seçip Esra’ya haber vereceğim ki basılsın… çok zor çooook…

Esra'dan önümüzdeki yıl randevu almak için şimdiden başvurun yoksa tarih bulmakta zorlanabilirsiniz derim.


Esra’yı ve ekibini evlenmeye hazırlananlara tavsiye etmiyorum, çünkü onlarla çalışmazsanız çok şey kaybedeceğinizi size garanti ediyorum... SEÇİM SİZİN!

Love,
Sinem

Kocaman bir PS resimlerin hiçbirinde photoshop yok!!!!! :)

Tüm görseller: Esra Pozan

21 Ağustos 2012 Salı

Düğün Hikayem Part 9 – Davetiye



İşte düğün hikayelerimin en keyiflilerinden biri daha, davetiyelerimiz. Her zamanki gibi bilindik bir şey olsun istemedim ve kafandaki müthiş fikri planlamaya geçirmek istedik. Benim en sevdiğim şeylerden biri nedir? Tabiî ki dergiler… O yüzden davetiyelerimizin dergi kapağı gibi olmasını istedim. Arıkta onayladı…


Bunun için önce ikimizin güzel bir resmi olsun istedik. Sözüm ona ben gelinliği Arık da damatlığı andıran şeyleri giyip sanki düğün pozuymuş gibi yapacağız dedik. Ve ikimizde de birer papyon. Bu işi o kadar erteledik ki artık erteleyecek gün kalmadığında yağmurlu da olsa gittik Yıldız Parkı’na. Eh artık yapacak bir şey yoktu. Topladım ekibi, papyonları, Bilun’un bekârlığa vedasından anı duvağımı ve çıktık yola.

En önemli şey olan ben önce uzun uzun süslendim. Arık da pes etmeden tuttu aynamı. Ama tabii yağmur yüzünden ne makyaj kaldı ne de saç. Sana müstahak dedi herkes bu güne kalırmıymış… Sonuç olarak ne oldu hepsi olmadı mı yetişmedi mi? Üzgünüm ama yine ben kazandım ahah… 


Önce güzel güzel pozlarımızı verdik. Ama 4 deli bir araya gelince öyle sakin başlayan gün sakin devam etmiyor tabi… Ben zaten bir gün önce Avangers ı izleyip etkisinde kalmışım. Rahat duramazdım mümkün değil. Hemen pozumu aldım uçuşa hazırJ



Arık bir an önce işi bitirmek niyetinde olduğundan bense eğlence devam etsin bakışında olduğum için gün bitmiyor tabii. O Güzel poz versin ben eğlence peşindeyim…



Arada Türk Filmi Pozlarımızda olmadı değil tabii…



Bu da herkeste kayışın koptuğu anlardan…



Sonunda bir sürü güzel, eğlenceli, keyifli resimlerimiz oldu ve sıra geldi seçmeye işte o an hiç gelmesin. En gıcıklandığım şeylerden biri de resim seçmek offf. Yok, olmuyor ben seçim insanı değilim işte bana bir şey seçtirmeyin. Soğan, patates bile seçmem ben ne verirlerse… O nedenle herkesin beğendiklerinden kapadım gözümü kurada ne çıkarsa dedim yaptım vazifemi… Neyseki sonuç içler acısı değildi J İşin keyifli kısmı bittikten sonra bunları bastırmaya geldi ki eyvah dedik ama onu burada anlatarak can sıkmanın anlamı yok!  “Bence” J davetiyem güzel oldu. Ama bir o kadar da keyifli…



Bunun için canlarıma teşekkürler. Resimleri Bahadır çekti –ki sonunda Arıkla düzgün resimlerimiz oldu- neşelendirme kısmında da Eren devreye girdi.  Beni aralarına almayarak hatıra fotoğrafı çektirdiler.



Davetiyem bilindik olmadı ama nikâh şekeri ile uğraşacak vakit kalmadığından o bilindiğe kalarak narlardan oluştu ve ben çok sevdim J



Love,
Sinem

16 Ağustos 2012 Perşembe

Duvar Yazım…




Twitterda Alışveriş Cini’nin #hergünebirmotto’sunu heyecanla beklediğim günlerden birinde süper bir yazıyla karşılaştım. İçeriğini ve yazılışını, duvardaki duruşunu ama en çok da anlamını sevdim. Bu kadar sevdiğime göre benim evimde olmalıydı. Sırf bu yazı için saçma sapan baskıcılara gittim. Pis kaprisliler bir tane yapamazlarmış falan… Neyse bir tane buldum ama iş bulmakla bitmiyor tabi.


Asıl iş evde bu duvarın neresi olduğuna karar vermekle başlıyor. En çok zorlandığım konu bu oldu. Her şeyden çabuk sıkılan biri olarak sıkılabileceğim korkusuyla salon olmazdı, mutfağı sevmedim, giyinme odamı asla harcamam, Arık da kendi odasını da harcatmadı, yatak odasında gözükmeyecek (eh, hava da atacağım tabii) geriye bir tek giriş kaldı. Hah dedim budur kapıcı bile görür J İşin her zaman imajında olduğum için ben bunun bu kadar zor iş olacağını bilseydim uğraşır mıydım bilmem. Bir kere yazı bütün ve kesemiyorum o yüzden çok dikkatli olmak gerek, her harfin üzerinden tek tek cetvelle geçmek gerekiyor. Neyse ki bittiğinde çok sevdim ve hala sıkılmadım.



Bu fikri bana veren biricik Cinime teşekkürler, bu yazı sana baby…

Love,
Sinem

Düğün Hikâyem Part 8 – Masa Düzeni


Düğün hazırlıklarının en keyifli zamanlarından birini masa düzeni için organizasyon şirketine giderken yaşayacağımı biliyordum. Bir kere ortada süsleme varsa keyif mutlaka onunla birlikte geliyor. Birkaç tane yere gittik ama ismi lazım değil biri tam bir lanetti, uyuz kendini beğenmiş sanki o bizim değil biz onun düğününü süsleyeceğiz gibi bir havalarda, birde kendinden olması gereken şeyleri ücrete sokmaya çalıştığı için oradan nasıl kaçacağımızı bilemedik. Ay umarım diğerleri de bu gıcıklar gibi değildir diye düşünürken birkaç şirket daha gezdik ama inanın hiçbirine gitmenize gerek yok. Size tek bir adres veriyorum GioOrganizasyon… Bu ismi kazıyın aklınıza Senem Ulusu çünkü görüşeceğiniz ve sizi mutlu edecek tek insan diyorum.  Senem size istediğiniz her şeyi veriyor üstüne birde öyle tatlı ki başka bir yer beğenmeyi aklınızdan bile geçirmiyorsunuz.  Biz Ritz Carlton’daki ofislerine gittik ama Nişantası’nda da var.

Bana ne istiyorsun, nasıl bir şey düşünüyorsunuz sorularından nefret ederim. Ben zaten istediğim şeyi biliyorum sen bana neler sunacaksındayım asıl… İşte o noktada Senem önce kendi bildiklerini anlatıyor, sonra sen ne istiyorsun diyor ve zaten gördüklerinle isteklerin harmanlandığında ortaya hayalindeki düzen çıkıyor.


Abartılı bir masa istemedim zaten sevmem hiç abartıyı ama istediğimi bildiğim en önemli şeyler Tiffany sandalye, mor beyaz pembe çiçekler ve başka hiçbir şey J


Bizim Arıkla sevgili olmamıza en büyük katkı filmlerden gelmişti. Birbirimize film replikleri sorarken aşık olmuştuk. (Tabii bu kadar kısa değil hikayemiz ) O yüzden düğün konseptimiz filmler olsun istedik. Zaten giriş, nikah çıkış gibi tüm müziklerimizi soundtracklerden seçtik ve buna ek olarak tüm masalara aktör ve aktrislerin adını verdik. Bu kadroda Al Pacino, James Caan,  Jack Nicholson, Joe Pesci, Marlon Brando, Audrey Hepburn, Robert de Niro’dan Grace Kelly’ye tüm kültleri seçtim ve çok keyif aldım.




Sonra ikea imdada yetişir ve oradan alınan çerçevelere resimleri yerleştirip gönderdim Senem’e gerisini hiç düşünmedim. O gün geldiğinde hatasız hepsi yerindeydi J


Masa renkleri ise mint yeşili ve beyaz ağırlıklıydı ve ıvır zıvırlardan eksik olmasını istedim. İstedim istedim de ne oldu, hiçbirini düğün günü görmedim. Hatta dikkatimi bile çekmedi. Hepsini düğünden sonraki fotoğraflarda, arkadaşlarımın gönderdiklerinden gördüm. Ve çok beğendim…



Bunlar işin keyifli kısmıydı, keyifsiz yeri ise oturma düzeni idi. O onla oturmaz, öbürküler diğerlerini tanımaz, o bunla konuşmaz derken gecelerim sabahlara karıştı. En son maili düğün sabahı attım. Peki, sonra ne oldu oturmam diyenler kaynaştı. Düğün üzeri yorulduğumla kaldım. Bu koşuşturmamda Arık sağ olsun hiç yardım etmedi bunun için hala sevgi dileklerimi gönderiyorum sevgilime…


Düzen yapıldı, misafirlerin hangisinin hangi aktöre veya aktriste düşeceğine. İşte bu da keyifli kısımlarından biriydi. Seçtiklerimin hepsini çok seviyordum ama en sevdiklerime en beğendiklerimi yerleştirdiğimi söylememe gerek yok sanırım J




En son olarak oturma düzeni için masa kartlarını hazırlamaya geldiğinde sıra canım babacım imdada yetişti tüm davetlilerin ismini tek tek hattat gibi yazdı. Eh insanın sanatçı bir babası olmasın… Böyle harika cevherlerin olup da o masa kartlarını evde unutacak kadar da şuursuz olursam masada kartsız herkes oturur yerine L İşte o sırada yine Senem imdada yetişti (miş benim hiç haberim yok ama çok mutlu oldum) ve tüm listeyi panoya asarak hem hosteslerin işini kolaylaştırdı hem de davetliler direk oturacakları masayı bulabildiler.


Hep derler o kadar uğraştım yoruldum ne kimse gördü ne de ben boşuna bütün o çabalar diye, ben onlardan değilim. Çok yorudum, uğraştım belki o gece hem heyecandan hem de eğlenceden görmedim bile ama şimdi dönüp video, resimlere ve bir de geriye dönüp baktığım da hepsine değermiş…

İşte böyle bitti benim masa düzenim…

Love,
Sinem

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Yeni Hayatıma Girerken…



Evlenirken ki yoğunluğumda pek boş kalsa da buralar, artık döndüğüme göre pek boşladığım Düğün Hikâyem bölümlerime devam edebilirim. Öncelikle şunu belirtmeliyim tüm eşyalarımı kendim topladım ve bunu yaparken inanılmaz keyif aldım.


Dolaba oldum olası karşı olduğum için kendime küçük bir giyinme dolabı yaptırmıştım annemlere içine hiç sığamama pahasına. Sığamayınca azıcık! annemin dolabına, azıcık küçük balkona yerleşmeler tüm eve dağılmayla noktalanıyordu. Durum böyle olunca toparlanmam da bir o kadar uzun oldu.
Genel olarak herkesin ev yerleştirirken işi bıraktığı zamanda ben işe girdim – bu tercihimden asla pişman değilim – öyle olunca tüm hafta sonlarım kıyafet, ayakkabı, çanta şapka ve aksesuar toparlamakla geçiyordu. Ve bana yetmediği zamanlarda sabah 5 te kalkıp kolilemeye devam ediyordum. Bu en kıymetli zamanların en güzeli, uzun zamandır unuttuğum kıyafetlerin gün yüzüne çıkmış olmasıydı… Bu etekleri giymek için kışı beklemem gerekse de bulmak bile o gün için umut verici J


 Umut verici olmaya, her şeyi kendim yapacağım diyerek odaya onda birini koyduğumda görüntü karşında aklımı yitirmemdi.


Sonra zaten aman daha çok var diyerek hemen oyun masası kurmaya geçtim tüm ekibe. Oh iyi de yaptım ne oldu her şeyim yerleşti üstelik tam zamanında…



Tabii unuttuğum şeyleri hatırlayınca of pof diyerek avize bakmaya gittiğimizi de hatırlıyorum. Dünyanın en keyifsiz işi.  Uzaktan çoklar gibi gözükse de yaklaştıkça hepsi aynı gözüküyor. Üstümde ve ruhumda ne kadar vintage sevsem de evimde modern istedikçe karşıma en eski tipinden şeyler gördükçe gıcıklandığım anlarda bana yakın şeyler buldum ve paçayı tek seferde kurtardım. Resme aldanmayın bunlar beğenmediklerim…


Hafta sonun böyle geçerse nerde benim eğlenceli sosyal hayatım diyerek Gözde’yle iş çıkışı Nişantaşında harika bir yemek, azıcık alışveriş bol kahkahaya asla hayır çok yorgunum dememeye karar verdim…
Böyle bol kahkaha, bol iş, azıcık dinlenme arasında geçti hazırlık sürecim. Şimdi 1 ayı geçti evleneli ama geriye dönük hikaye yazılarım devam edecek bekleyin…




Love,
Sinem
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...