31 Aralık 2011 Cumartesi

Happy New Year…




Herkese mutlu mutlu yıllar diliyorum. Bu gece yeni yıla gireceğiz. Ben ne zaman ne istersem hep bu panoma asarım, sonra hepsi gelir. Bu Secret kitabından kalma bir alışkanlığım. Gerçi henüz bir Louboutin gelmedi ama umutla bekliyorum. Bu sene çıtamı çok yukarılara diktim. Buradan dileklerimi tek tek açıklamayacağım ama panoya yaklaşın yeter. Herkes ve kendim için diğer dileklerimi ise kağıda yazıp çoraba atarım ve beklerim ki bütün yıl boyunca gerçekleşsin…



Herkese yeni yıl önce sağlık, boool para, mutluluk, huzur ve başarı getirsin.

Mutlu yıllar…

Love,
Sinem

29 Aralık 2011 Perşembe

Kate Middleton ve Şapkası…



Bu kızın prenses olduğu yetmiyormuş gibi birde her davette, her gittiği ülkede o eşsiz şapkalarıyla salınması artık iyice sinirlerimi bozmaya başladı.  Gelinliğimi çaldığı yetmiyormuş gibi (hatırlamak isteyenler buraya tıklasın) şimdide benim alanım olan şapkalara girmesi nedeniyle ona savaş baltamı fırlatmamın an meselesi olduğunu belirtirim. Ama daha önce kabul ediyorum şapka ona çook yakışıyor. Gerçi bu şapka bana göre daha çok Royal Ascot tarzı olmuş. Eğer orada takıyor olsaydı tek kusuru kadife olması olurdu. Öncelikle rengine bayıldım, sonra modeline. Ama sevgili Cambridge Düşesimizden önce bir benzerini yıllar önce biricik Nil Karaibrahimgil Organize İşler klibinde takmıştı. Kate bu sefer geç kaldı ve ben çok üzüldüm :)




Love,
Sinem

Emma Watson: Rouge In Love



Lancome Tresor Midnight Rose kampanyasından sonra Emma ile Rouge in Love kampanyası yaptı.

Emma’nın masum ve tatlı bir ifadesi var. Hep küçük kalacakmış gibi gözüküyor. Neyse ki Lancome onu vamp göstermeye çalışmamış. Olduğu gibi ve gözüktüğü gibi duruyor Lancome ile. O nedenle ben çok beğendim. 




Unutmadan belirtmek isterim ki Kate Winslet’in güzelliğini ortaya çıkaran, Julia Roberts’ı küllerinden doğuran ve Penelope’nin güzel olduğu tek marka olan Lancome şimdi Emma’yı bir tanrıçaya dönüştürüyor ve koca bir tebriği hak ediyor.

Love,
Sinem

28 Aralık 2011 Çarşamba

Revlon’un Yeni Yüzleri…



Revlon’un yeni kampanyasının iki yeni yüzü var; Emma Stone ve Olivia Wilde.

Emma bizi parlak müthiş bir ruj ile Olivia ise daha koyu bir göz makyajı karşılıyor. Ben Emma’nın tanıttığı bütün rujlara bayıldım ve her rengini kullanabilirim.  Fakat far insanı olmadığım için Olivia’ya yakışmıştan başka yorum yapamayacağım. Ama kampanyayı çok sevdim.

Love,
Sinem




Görseller: Revlon

Haftanın Saçmalığı…



Bu haftanın ki Phillip Lim’den gelecek, çünkü bir top kumaş heba olmuş. Elbiseye başlamadan önce dantel yapmaya karar vermiş, yaparken sıkılmış da dantel ve göründüğü kadarıyla saten birleşimi elbise ile devam etmiş. Fakat öyle sıkılmış olacak ki bütün kumaşı bir kemer yardımı ile tutturmuş. O güzelim kumaşa ve rengine yazık olmuş. Sevmedim tabi ki…

Love,
Sinem

Dom Kilisesi


Almanya günlerimin son postu ile veda ediyorum ama en sevdiğimle, Dom Kilisesi. Fakat bu Köln’deki Dom Kilisesinin bir küçüğü oluyor. Asıl güzel olan o fakat onu göremedim bu sefer…

Kiliseye girmeden önce dışarıda, merkezin küçük bir maketi vardı. Hemen poz verdim tabiî ki…


Burası da İlkem’in nikâhının olduğu yer, bence tabii uyduruyor da olabilirim. İlkem bu satırları okuyorsan cevap hakkın saklıdır. :)


Burası nedir bilmiyorum ama resmini çektirmek hoşuma gitti.



Bu tatlı miniklerde ilk hayranlarım…



Ve sevgili Dom Kilisesi… Önünde minicik kaldım :)


Yanına yaklaştıkça ihtişamı daha da büyüyordu.



Artık içeri girmenin vakti geldi. Öncelikle bu kilisenin kuralları katıydı, rahatça muhabbet edeceğim genç bir papazda bulamadım hepsi bin yaşında olduğu için çekimlerim az ve kenardan köşeden oldu. Zaten flaşsız çekim yapıyorum dedim ama yok her istediğim yeri çekemezmişim. Büktüm boynumu Calimero gibi ama yok oda tutmadı. O nedenle bunlarla yetinmek zorunda kaldım.:(

Yine enfes mimari, yine yüksek tavanlar. Bu kilisenin orta alandan çekilmiş resmi.



Bastığım noktada çok hoş bir figür vardı. Attım şapkamı yere kimse görmeden bu kareyi çektim.


İlk duamı ettim ve büyük hayranlıkla bakıyorum tablolara…



Bu kat oldukça renkliydi ama flaşsız çekim olunca o enfes renklere ulaşamadım. Her alan müthiş pastel renklerle dolu olunca sadece baktım.



Ana alan ve papaz tahtı ve İncil…






Ah bir de her kilisenin olmazsa olmazı iskelet ve kum saati.


Yeterince ciddi gezdiğim yeter dedim ve kendimi koro alanında bulup kimseciklere bir serenat yaptım.


Bu pozu verirken de beni tepeden çekecek birini bulabilseydim eğer Şeytanın Avukatı filminde Al Pacino’nun yaptığı hareketi yapacaktım ama bununla idare edin. :)


Kiliseye girip mum dikmeden asla çıkmam. Bir başka dileğimle bir mum daha diktim. Henüz gerçekleşmedi, gerçekleştiği zaman buradan duyuracağıma söz veriyorum.



Love,
Sinem

Ve diğer resimler.(Alt katta resim çekmek yasakmış!)




















Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...