28 Ocak 2011 Cuma

GALATA’DA BİLUN CIVILTISI



En son Galata’ya gittiğimde ne zamandır tanışmak istediğim Bilun Şen’e gittim sonunda. Ve gider gitmez neden bu kadar bekledim diye kendime kızdım. En sonunda diyerek Bilun’u anlatmak ve sevimli butiğini göstermek istiyordum size ama “cindrella” öyle güzel anlatmış ki benim bundan sonra yazacağım post anlamsız olacaktı. O nedenle siz daha fazlasını Cindrella’dan okuyun, benden de sadece Bilun’un kendisini okuyun bare…



Başlıkta belirttiğim gibi Bilun cıvıl cıvıl, insan onun yanında gülmeden duramaz bence. Bir kere çok samimi ve içten bence en güzel özelliği de bu. Hiç tanışmamamıza rağmen sevgilimle beni öyle bir karşıladı ki ben bile tanışmadığımızdan şüpheye düştüm. Orada bulunan her parça ile poz verdim, ondan bile sıkılmadı, hatta iki parçayı da kendi elleri ile taktı bana. İki taçı vardı ki kendimi prenses gibi hissettirdi bana…Ben çok keyif aldım en yakın zamanda yine gideceğim-özellikle Cinderalla’nın çektiği pop-artları gördükten sonra acele etsem diyorum- sizde gidin çok geç olmadan. Daha fazlası için de sevgili Cindrella’ya lütfen…


Bunlar da benim aldıklarım…



Ve diğer görseller, tekrar ediyorum ben yılbaşından önce gitmiştim. Yenilenen hali Cindrella’dan…

http://cindrellaundertheumbrella.blogspot.com/2011/01/bilun-design.html

Ve bu dükkândaki siz alana kadar ki her şeyin sahibesi Bilun’a bu adresten,


Serdar-ı Ekrem sok.

No:4 Kat:1

Galata- Beyoğlu

veya sitesinden ulaşabilirsiniz.

http://bilundesign.blogspot.com/








26 Ocak 2011 Çarşamba

THE KENNEDYS




Zarafet ve asalet denince ilk akla gelen isimlerden olan Jacqueline Kennedy ve daha sonra Onassis ismini de alan, dünyanın en çok konuşulan First Layd’sine 8 bölümlük TV dizisi ile Katie Holmes hayat verdi.



Zaten özellikle Suri’sini doğurduktan sonra değişen stili ve ağırlığı ile Jacqueline tarzına benzetiliyordu. –son zamanlarda bozsa bile- bu dizi ile iyice yapışacak gibi gözüküyor üzerine. Fakat Katie çok takmasa gerek ki güle oynaya atladı bu yapıma. Eh ne diyelim önce fragmanI, daha sonra diziyi izleyerek yorumlayalım derim ve ben en çok Bobby'yi oynayan Barry Pepper'ı merak ediyorum.

http://justjared.buzznet.com/2011/01/11/katie-holmes-the-kennedys-trailer/

Ve diğer resimler...







Bir de bu kıyafetleri de üzerinde göreceğimizi umuyorum...





By Elif Sinem TEZEL

25 Ocak 2011 Salı

RESET! MAGAZINE 20 OCAK- 3 ŞUBAT 2011


Reset magazine’imizin bu sayısında bendeniz kıskançlıktan çatladığımız ama takip etmeden de duramadığımız, hatta bazılarının taklit etmekten kendilerini alamadığı; ayakkabı canavarı, sarışın salatayı tanıttım. Ben yazıyı hazırlarken çok kıskandım ama bir o kadar da takdir ettim. Şimdi her iki duyguyu tatma sırası sizde kızlar, hatta erkekler, çünkü Richie’nin ellerinden yemeniz gereken pek çok ekmek var. Daha fazla uzatmadan buyurun size The Blonde Salad…

http://www.resetmagazine.net/resetsayi72/moda/The-Blonde-Salad-Chiara-Ferragni.html

By Elif Sinem TEZEL

GWYNETH PALTROW



GWYNETH PALTROW

Bu kadın da İngilizlerin asil kanından gelen duruşu ile benim beğendiğim kişilerden biridir. Gün geçtikçe de giyim tarzını daha iyiye gidiyor bana göre. Dört gün önce My Fair Hotel çıkışı yakalandı kendisi ve bana daha önceden Jude Law, Kate Moss, Johnny Depp ile yazdığım Perfect Style serisine tekrar devam etmem için ilham verdi. Hadi bakalım bu haftadan itibaren bekleyin, her hafta Cuma yayınlamayı düşünüyorum Perfect Style … yazılarımı. Bakalım ilk kurban kim olacak??

O zamana kadar Gwyneth Paltrow’un sakin, ağır ve asil duruşu ile baş başa bırakıyorum sizi.

By Elif Sinem TEZEL

TJK’NIN SESİ




Türkiye Jokey Kulübü’nün aylık dergisi olan TJK’nın Sesi dergisinde Ocak ayı itibari ile yazılarım yayınlanmaya başladı. Bu dergi her yerde bulabileceğiniz bir dergi olmadığı için biraz Mona-Lisa yüzüne sahip oluyorum. Her yerde bulunmayacak olduğu için herkese ulaşamıyorum, ama seçilmiş insanlara gittiği için de sevinmem gerekiyor. İşte bu nedenledir Mona-Lisa oluşum. Ne mutlu bana…

Her ay binicilik ve at dünyası ile modayı birleştirerek yazacağım yazılardan ilki için, Moda ve Binicilik modasını seçtim. Çok ta güzel oldu…

Merak edenler için önce görseller,





Ve yazının tamamı…

MODA DÖRTNALA

Adrenalin, özgürlük, huzur, sabır, sabırsızlık gibi duyguları aynı anda yaşatan bir tutkudur binicilik. Öyle her yiğidin harcı da değildir. Uyum ve denge unsurları içerir. Baş ve vücut her zaman dik, yüz ileriye dönüktür, asla geriye bakmaksızın ruhen ve bedenen dörtnala koşmaktır aslında. O nedenle yapılan sporlar arasında insana en fazla özgüven aşılayan spordur. Kıyafetleri de kendi gibi özel ve her istediğiniz giysi ile yapılamayacak kadar asildir binicilik. Kendine has pantolonu, çizmesi, eldiveni ve kamçısıyla bir bütündür. Kaskının bile adı Tog’dur. Asaleti sadece sporunda değil, kıyafetlerinde de olan bu spora artık moda da daha fazla kayıtsız kalamamış olacak ki bu yıl binici modasını sundular bize…

Yıllardır modanın devlerinden olan Hermés logosunda gururla taşıdığı at figürünü reklamlarından ve eşarplarından sonra artık tamamen binicilik kıyafetlerine uyarlayarak Rider moda akımını başlatmış oldu. Kendi deyimleri olan “Moda değil, stil yaratıyoruz”u gerçeğe dönüştürerek 2010-2011 koleksiyonlarında tasarladıkları binicilik kıyafetlerinin sadece at binerken giyilmesini engelleyecek türdeki tasarımları ile bu kıyafetlerin artık sadece jokeylerin tekelinde olmadığını ispatladı bize. Lüks giyim sektöründen Dior, Derek Lam, Chloé ve Paris 68’inde akımın öncüsü olan Hermés’in izinden gitmeleriyle binicilik modası resmen tescillendi. Öyle ki her sezon defile sonu selamı ile sektörün en önemli parçasını belirleyen John Galliano bile binici pantolonu ve çizmesi ile selamladı dünyayı. Artık bu akımın kimse önüne geçemez.


At ile binicilerin kıskanılan birlikteliklerini artık sokaklarda görmek de mümkün olacak. At binme becerisi olan biniciliği herkes yapamayabilir belki ama Rider modası ile en az biniciler kadar şık olmak elinizde. O nedenle moda da dörtnala gidiyor bu sezon…Kim bilir belki de yıllardır aradığı özgüveni binici kıyafetlerinde arıyordur.


By Elif Sinem TEZEL

19 Ocak 2011 Çarşamba

GOLDEN GLOBE 2011

Benim için en özel ödül töreni ve kırmız halı Oscar’dır. Oscar’ın habercisi olan Golden Globe’un Red Carpet’ını da düzenli olarak izlerim. Kim ne giymiş, nerden giymiş, nasıl kombinlemiş… Fakat bu sene izlediğime ve ertesi gün uykusuz, kafa bir dünya işe gittiğime bin kez pişmanım!
Her neyse 68. Altın Küre Ödülleri sahiplerini buldu. Bana bu yazıyı bu kadar geç yazmak düştü.  Zaten çokta memnun değilim, buyurun bunlar ödüller…
En İyi Film (Drama):The Social Network
En İyi Erkek Oyuncu (Drama): Colin Firth (The King’s Speech)
En İyi Kadın Oyuncu (Drama):Natalie Portman (Black Swan)
En İyi Film (Komedi-Müzikal):The Kids Are All Right
En İyi Kadın Oyuncu (Komedi-Müzikal): Annette Bening (The Kids Are All Right)
En İyi Erkek oyuncu (Komedi-Müzikal): Paul Giamatti (Barney’s Version)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christian Bale (The Fighter)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Melissa Leo (The Fighter)
En İyi Yönetmen:David Fincher (The Social Network)
En İyi Senaryo:  Aaron Sorkin (The Social Network)
En İyi Yabancı film: In A Better World (Danimarka)
En İyi Animasyon:  Toy Story 3
En İyi Müzik: Trent Reznor, Atticus Ross (The Social Network)
En İyi Şarkı: ''You Haven’T Seen The Last Of Me'' — Burlesque
En İyi Dizi (Drama): Boardwalk Empire
En İyi Erkek Oyuncu - Dizi (Drama): Steve Buscemi (Boardwalk Empire)
En İyi Kadın Oyuncu - Dizi (Drama): Katey Sagal (Sons Of Anarchy)
En İyi Dizi (Komedi-Müzikal):Glee
En İyi Erkek Oyuncu (Komedi-Müzikal):Jim Parsons (The Big Bang Theory)
En İyi Kadın Oyuncu (Komedi-Müzikal): Laura Linney (The Big C)
En İyi Mini Dizi: Carlos
En İyi Erkek Oyuncu (Mini Dizi): Al Pacino (You Don’T Know Jack)
En İyi Kadın Oyuncu (Mini Dizi):Claire Danes (Temple Grandin)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Drama, Müzikal-Komedi ya da Mini Dizi):Chris Colfer (Glee)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Drama, Müzikal-Komedi ya da Mini Dizi):Jane Lynch (Glee)

Aman ödüller bunlar işte. Şimdi bir de pek şık bulmadığım kırmızı halıya gelelim. Bana göre geneli vasattı. Hadi bakalım renk kartelası ile başlayalım;

Beyaz tonlar,


Siyahlar


Kırmızı,


Resim lacivert,

Pembeler,


Işıltılı,
Pastel tonlar,

Yeşiller,

Ve birazda yakın plan…

Halle Berry Nina Ricci, Heidi Klum Marc Jacobs ve Helena Bonhem Carter Vivienne Westwood ile tek kelime berbat, üstelik iki farklı papuçları bile kurtaramamış onu.
Birde gereksizler var. Tilda Swinton’ın Jil Sander ve Lanvin’li Julianne Moore hiç kırmızı halılık görünmüyordu.
Birde eh olanlar vardı ki, bunlar bir derece daha iyi idi diğerlerine göre. Angelina Versace, Anne Armani ve Emma Stone Calvin Klein ile görüldüler.

Her ne kadar of aman Allahımlık olmasa da bana göre kırmızı halının en iyileriydiler. Leighton LV, Scarlette Elie Saab, Helen Mirren Badgley Mischka ve Olivia Wilde ise Marchesa ile salındılar.
İşte böyle geçti bir Golden Globe kırmızı halısı umarım önümüzdeki sene bu kadar kötü olmaz.

14 Ocak 2011 Cuma

SON TAKSİM/ GALATA


2010 yılının son Taksim-Galata turunda çok eğlendim. Bol alışveriş, sevgiliyle bol bol kahkaha ve fotoğraf, galata, Bilun, sergiler… benim için çok zevkli bir gündü.

Bilun’a gittim çok tatlıydı ama bunu ona özel bir postla yazmak istediğim için bu yazıda es geçiyorum…

Benim gibi şapkasız sokağa çıkmayan bir insan için cennete düşmüş kadar olan Ayşe Erkmen’in Arter Sanat Galerisindeki şapkaları görülmeye değerdi. Hatırladığım kadarıyla da annesinin bir tane kalan şapkasından bir sürü yaptırıp sergilemesi idi esin kaynağı… Eh artık ilerde benim çocuğumda böyle şık bir sergi açar. Üstelik onun tekrar yaptırmasına gerek yok. Bir sürü var... Bir ara şapkalarımı sizlere görücüye çıkartacağım. Unutmadan belirtmek istiyorum, ben orada şapkaları arasında çoook mutluyken dışarıda benimle eğlenen insanları çok sevdim.


Arter’in üst katından iki ilginç çalışma daha.




Bu arada kırmızı halıda da boy gösterdim.



Veeee benim Louis Vuitton aşkım, ayrılmak baya zor oldu.



İşte böyle geçti 2010 yılındaki son taksim, galata ve sergi turum darısı bu yılın başına…

13 Ocak 2011 Perşembe

2011’e GİRERKEN…





Her yeni yıl benim için yeni umutlar demektir. Biliyorum bu post için 13 gün geç kaldım ama yine de yazmak istedim.

Bu yıl yeni yıla İstanbul Golden City otelde girdik ailecek. Saat tam 00.00’ da Peninsula Restaurant’ın terasında bir tarafımda Topkapı Sarayı, Ayasofya müzesi, diğer tarafımda Galata Kulesi altımda Haliç’in muhteşem manzarası ile İstanbul’a doyarak girdim yeni yıla. Meğer ne de çok kurtlarım varmış haberim yokmuş… Fasıl eşliğinde bir güzelde oynadım. Otelde çoğunlukla yabancıların olmasının rahatlığı ile oynadım oynadım oynadım ve inanıyorum ki güzel bir başlangıç oldu benim için umarım bütün yıl böyle neşeli geçer…


Bu arada özellikle belirtmek isterim ki eteğimi annem dikti, gömleğimde tam 30 yıllık, yani benden büyük annemin dolabından arak.

2010 yılı benim için çok güzel geçmişti. Yeni bir iş, yeni oda, yeni ve daha çok ayakkabılar  ama en güzeli Reset magazine’de yazmaya başlamam ve bloğumu açmam oldu. Reset’e bayılıyorum oh iyi ki de yazıyorum ve uzun bir süre de yazmaya devam edeceğim. Bloğuma da bu yıl daha da yoğunlaşacağım. Gerçi hep böyle diyorum ama iş yoğunluğu ve yorgunluk hep engelliyor beni ama bu sene umutluyum…

Her neyse yeni yıla 13 gün önce girdik ve ben geçte olsa herkese mutlu yıllar diyorum.

Mutlu, başarılı bol sağlıklı, neşeli, hayallerin gerçekleştiği bir yıl diliyorum, hem kendime hem de isteyen herkese…

By Elif Sinem TEZEL
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...